Son zamanlarda tüm sosyal medya, Çiftlikbank adlı oyunla milyonlarca vatandaşı 500 milyon lira civarında dolandırarak Uruguay’a kaçan Mehmet Aydın isimli genci konuşuyor. Fakat ondan çok daha önce Türkiye tarihinde eşi benzeri olmayan bir başka dolandırıcının adı adeta bir efsane gibi dilden dile geziyordu. Bu kişi 1923-1984 seneleri arasında yaşamış olan Sülün Osman’ ya da gerçek ismiyle Osman Ziya Sülün’dü.

Onun dolandırıcılar kralı olarak tanınmasının altında olan pek fazla sıradışı vukuat var. Şimdi duyunca kulağa inanması zor gelen işlerde bulunmuş. Bunlardan en hayrete düşüreni ise 1950 ve 1960’lı senelerde Galata Kulesi’ni satmak, Eminönü meydanındaki saati ve şehir hatları vapurlarını devretmek, Boğaziçi Köprüsü 1 seneliğine kiralamak ve Taksim meydanına paspas sererek gelen geçenden ayakbastı parası almak gibi bu kadarına da pes dedirtecek işler.

Dolandırıcılığın püf noktalarını Kumkapılı bir Rum’dan öğrendiğini ifade eden ardından da ise işe kendi bilgilerini de katan Sülün Osman olayı öyle uçuk noktalara ilerletmiş ki, dolandırıcılıktan girdiği hapishane’de, idareyi kandırarak ‘Alınteriyle yaşamak’ adı altında bir konferans düzenlemiştir.

Sülün Osman’ın yaptıklarının tümü aslında kötü işler. Fakat bugün veya geçmişte kolay yoldan para sağlayıp zengin olma hayali kuran ve neticesinde dolandırılan vatandaşlar kendilerine dönüp baktıklarında en az onları dolandıranlar kadar haksız olduklarını görmelilier. Sülün Osman’ın şu sözlerini dikkatlice okuyunca ne demek istediğimiz daha iyi anlaşılacak:

‘Benim dolandırdığım vatandaşlar dolandırıcıydı gerçekte. Yani bana yaklaşma nedenleri beni dolandırmaktı. On tane bilezikle geliyorum adamın önüne akşam vakti. Kuyumcunun kapısındayız. Ve dükkan kapalı. Karımın hastalığını olduğunu söylüyorum, acilen bilezikleri bozdurmam gerektiğini, o an nöbetçi eczaneye gidip hastaneden istedikleri ilaçları almamın şart olduğunu ifade ediyorum. Hakiki olsalar bileziklerin fiyatı bin lira. Diyorum ki 300 liraya ihtiyacım var. Paranın gerisi umurumda değil, yeter ki karım ameliyat masasında kalmasın…

Adam sabah kuyumcuya gidip bilezikleri bin liraya bozdurabileceğini ve birkaç saat içinde birden 700 lira cebe indireceğini düşünüyor. O arada benim ayakçım da mevzuya ortak çıkıyor ve bilezikleri ucuzdan o almak istiyormuş gibi oynuyor. Telaşlanıyor adam fahiş kazanç imkanı elden gidecek diye. Hemen 300 lirayı verip alıyor bilezikleri, ben de kayboluyorum ortalıktan. Adam ertesi sabah kuyumcuya gidip de bileziklerin sahte olduğunu fark edince, dolandırıldım, diye karakola gidiyor. Ben aranıyorum… Demiyorlar ki ona, be adam 1000 liralık bileziği 300 liraya alırken aklında ne vardı, diye. Gayet açık ki, beni dolandırmayı düşünmüştü. Ben hayatım boyunca beni dolandırmaya kalkışmamış tek bir kişiyi dolandırmadım…’

Sözün kısası bazı ‘istisnalar’ hariç dolandırılan kimse, o kadar da masum değil…